Milletvekili genel seçimlerinde , bölgemdeki milletvekili adaylarından biri özgeçmişine meslek olarak siyasetçi(!) yazmış.
Bir yanda AKP istibdâdı, diğer yanda demokratik Türkiye özlemlerim ve partim.
Yolsuzluktan ,evrakta sahtecilikten yargılanan,servetinin kaynağı belli olmayan mesleğini siyasetçi olarak açıklayanları gördükçe değerlerimde, ahlâk ve vicdanım da sıkıntılar yaşadım.
Bir yanda, bu güne kadar savunduğumuz temiz siyaset anlayışımız , inançlarımız, mücadelelerimiz ve uğruna yaşadıklarımız. Diğer yanda , bu tür kişilerin parti de gördüğü itibar karşısında yaşadığımız: çaresizlik, güçsüzlük ve bezginlik...
Birde buna üstlük, seçim bürosuna uğrayan bir hanımefendi ve çocuğuna parti amblemli balonu ve broşürleri verirken yaptığımız sohbette ;
Genç hanım oyunu kime vereceği konusunda tereddütleri olduğunu.Bu güne kadar CHP.`ye oy verdiğini. Ama şimdi Tuncay Özkan`a mı , yoksa CHP`ye mi vereceği konusunda karar veremediğini, Tuncay Özkan`a haksızlık yapıldığını söyledi.
Ben de partimizin ,o siyasi davalardan tutuklu adayları olduğunu , oradaki haksızlıkları mutlaka anlatacaklarını, Tuncay Özkan`a verilecek oyların boşa gideceğini söyledim.
Ben tam bir şizofrenik davranış içinde idim. Bir yandan temiz, saydam, katılımcı demokratik siyaset diyor, kirli siyasetçi için CHP adına oy istiyorum. 39 yıllık parti üyesi olmanın, aidiyet ve sorumluk duygusu ile seçim de tıpış tıpış CHP` ye, partime oy veriyorum.
Benim, bu yorgun ruh halim içinde ,Sayın Genel Başkanımız ,seçim sonuçları ile ilgili
değerlendirmesin de “Stockholm sendromu” demiş. Esasen CHP için de çok doğru bir teşhis.
Bu CHP.` deki anti demokratik yönetim anlayışı ; Mahalle seçimleri yapılmadan, masa başında yazılan mahalle delegeleri, buna dayalı ilçe, il başkanları
veya atama il başkanları, atama belediye başkan adaylarını, atama milletvekili adaylarının, bu durumunu, partili üyelerin kabul ve ifaya zorlamasını , her seçimde yaşıyoruz.
Biz CHP`li üyelerin de parti içinde seçme ve seçilme haklarını kullanamayan, demokratik hakları,insan hakları gasp edilmiş konumuna düşüyoruz. Özetle; 1993 den beri partim , parti üyelerine, delegelerine milletvekili adayını seçtirmiyor.
CHP üyeliğimiz gereği, üye aidatımızı yatırıyoruz, toplantılara, mitinglere, komisyonlara katılıyoruz, gidip oyumuzu veriyoruz.Böylece sürekli üye hukukunu çiğneyen,suiistimal eden,gasp eden ,bu oligarşik yapıyı, savunmak, kollamak,onaylamak, katlanmak zorunda kalıyoruz. Kısaca: CHP üyeliğimizin görevini yerine getiriyoruz, ama üyelik haklarını kullanamıyoruz…
CHP` de yaşadığımız, bu mazoşist ilişkiler… İşte bunun adı her halde “Stockholm sendromu” olmalı, ben ne psikologum, ne de psikiyatrım…Ama gerçek bu… Teşhisi koyan Sayın Kılıçdaroğlu, her halde tedaviyi biliyordur.
A. Haldun Gökoğlu